İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonunca düzenlenen “Uygulamada Hukuk Felsefesi ve Etiğin Önemi” konulu panel 9 Mart 2010 Salı günü saat 17.00’da Orhan Apaydın Konferans Salonunda yapıldı.
İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın, panelin açılışında yaptığı konuşmada, "Hak" ve "adalet" kavramlarını çözümleyen, çeşitli hukuk sistemlerinin irdelemesini, çözümlemesini ve eleştirisini yapan, hukukun özünü, otoritesini, toplumdaki rol ve işlevini görüp göstermeye çalışan tutumuyla olgusal olduğuna inanılan bir zeminde hareket eden "hukuk felsefesi", aynı zamanda tüm tekil hukukların, hukuk düzenlerinin üzerinde evrensel hukuk normları arayan tutumuyla amaçsal kalır” dedi.
Aydın, Pozitif hukukun evrensel kurallarının tüm insanlar için ortak bir üst hukuk geliştirmeyi amaçladığını, Hukuk felsefesinin ise evrensel temel kural ve normlara dayalı olarak eşitlik, özgürlük, hak ve adalet kavramlarını tanımlamaya çalıştığını bildirdi.
Hukuk felsefesinin en temel öncüllerini ahlak felsefesinden aldığını, bir hukuk normunun her şeyden önce ahlaksallık taşıdığını belirten Muammer Aydın, ünlü düşünür Kant’ın da sadece hukuktan değil hukuk etiğinden söz ettiğini kaydetti.
Muammer Aydın konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Baro başkanı sıfatımla, baromuzda ruhsat alan meslektaşlarıma yaptığım konuşmalarda ve sohbetlerde onlara altını çizerek söylediğim bir husus var: Lütfen elinizde bulunan dava ya da dosyanın altında duran "insanı" görünüz ve onun sizden beklentilerini göz ardı etmeyiniz. Çünkü elinizdeki dosyanın insani boyutunu ötelediğiniz zaman, yaptığınız iş rutine girecek ve gerekli özeni göstermemiş olacaksınız.
Bunu söylememdeki amaç, bir etik gerekliliğin sonucudur. Hukukta etiğe vurgu yapmak da hukuk felsefesinin alanındadır. Ahlak felsefesi en üst düzeyde ve de duyarlılıkla dava ve dosyalara uygulandığı sürece hukuka, felsefenin sorgulayıcı ve doğru yolu bulmayı amaçlayan açılımları yön vermeye başlayacaktır.
Bu nedenle hukuk, etik ve hukuk felsefesini genç kuşaklara anlatmak yolunda gerek üniversitelere gerekse de Barolara büyük görevler düşmektedir”.
İstanbul Barosu Başkanı Aydın, hukuk felsefesine verdikleri önemin salt “Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu”nu kurmakla kalmadığını, Arkiv çalışmaları içinde de yer aldıklarını, Arkiv serisinden 19, 20, 21 ve 22. Kitapların yakında baromuz yayınları arasında yayınlanacağını, Eylül ayında büyük bir Sempozyum düzenleyeceklerini sözlerine ekledi.
Oturumu yöneten İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Dr. Selçuk Demirbulak, 59. Hukuk Fakültesinin Gaziantep’de açıldığını, hukuk fakültelerinin görevinin sadece hukukçu yetiştirmek değil, onun da ötesinde hukukşinas hukuk teknokratları yetiştirmek olması gerektiğini söyledi. Demirbulak şöyle devam etti:
“Medya muhabiri sokaktaki insana görüşlerini almak için mikrofonu uzattığı zaman sokaktaki insan, gündemdeki hukuki sorunları maddi hukuka aykırı yorumlayanların da hukukçu olduğunu söylüyor. Doğru hukukçu ama hukukşinas değil. Bütün bunları düşündüğümüz zaman İstanbul Barosunun katsayı konusundaki ısrarını çok daha iyi algılamak, özümsemek mümkün. Zira bilimlerin anası olan felsefeyi tahsil etmemiş, sosyolojiden bihaber insanların hukukçu olmaları, sonunda onulmaz yaralara yol açıyor. İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonunun yaptığı her toplantı adeta bir brain storm denilen ‘beyin fırtınası’ biçiminde cereyan eder. Deneyimli, mesleki birikimi had safhada olan, felsefi birikimi had safhada olan üstatlardan kuruludur”.
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz, “Dünyada hukuk felsefesi ve sosyolojisine önem veren İstanbul Barosundan başka bir baro bulunduğunu sanmıyorum. Nedeni başka ülkelerde üniversiteler bu görevi layıkıyla yapıyorlardır ve barolara böyle bir görev düşmüyor. Üniversiteler bizde bu görevi yapmazlar, hukuk felsefesini duyduklarında istihza ile karşılarlar. Bu yüzden İstanbul Barosu’na teşekkür borcum var” dedi.
Ökçesiz, İstanbul Barosu ile birlikte düzenledikleri Sempozyum’u Eylül ayında gerçekleştireceklerini, 5 gün sürecek Sempozyumda 200 kadar bildirinin sunulacağını ve 300 katılımcı tarafından da bildirilerin tartışılacağını söyledi. Ökçesiz, iki yılda bir düzenlenen Sempozyum bildirilerinin kitap haline de getirildiğini bildirdi. Ökçesiz, daha sonra “Serbest Hukuk Okulu” konulu bilimsel bildirisini sundu.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sevtap Metin, “Hukuk felsefesinin teorik ve pratik önemi” konulu bir bildiri sundu.
AB’ye uyum süreci içersinde üniversiteler arasında uyumu sağlamak açısından Bologna kriterleri getirildiğini belirten Metin, bu kriterlerle de müfredatta yeniden bir yapılanmaya gidildiğini, bazı derslerin bizatihi kendisinin ya da saatinin ortadan kaldırılmasına yol açtığını, Roma Hukukundan sonra Hukuk Felsefesi dersinin de ana bilim dalı olmaktan çıkarılmasına ilişkin Fakülteye bir yazı geldiğini, sehven geldiği belirtilen bu yazı ile ‘nabız yoklaması’ yapılmadığına inanmak istediğini bildirdi.
Metin konuşmasında “Hukuk felsefesi nedir, önemi nedir, müfredatta niye olmalıdır” sorularının yanıtlarını anlattı. Hukuk felsefesinin bize bir dünya görüşü oluşturmasının ötesinde pratik yararlarının da bulunduğunu belirten Metin, hukuk mantığının hukuk felsefesinin bir uzantısı olduğunu, değerlendirmelerin hukuk-ahlak çerçevesi içinde yapılması gerektiğini vurguladı.
Sevtap Metin, konuşmasında insan hayatının kutsallığı, ötenazi hakkındaki hukuksal yorumlar, toplumsal zenginliğin yeniden dağıtılması, bio-tıp sözleşmesi, Kant’ın insan onuru kavramı ve insanın araçsallaştırılmaması konularında ayrıntılı bilgi ve örnekler verdi. Metin, yazılı hukuk kuralları tüketildiğinde, eşitlik, özgürlük, ahde vefa, doğal yargıç ilkesi, iyi niyet gibi hususların devreye girdiğini sözlerine ekledi.
İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu Başkanı Av. Muazzez Çörtelek, "Hukuk, insanların daha insanca yaşamasının zeminini düzenleyen, amacına uygun gelişiminin sağlanarak uygulanması durumunda ise, bu amacı gerçekleştirebilecek olan insana dair bir başarı olarak nitelendirebilir” dedi.
Günümüzde hukukun ilkelerine ilişkin tartışmalarda ilkenin niteliğinden daha çok onun evrensel olup olmamasının arandığını, evrensel hukukun parçası sayılan hukuk ilkesinin daha farklı bir değer ve kabul gördüğünü belirten Çörtelek, bu konunun hukukçular kadar felsefecilerin de inceleme konusu olduğunu, evrensel normlara uygunluk niteliğini elde eden geçerliliğin, doğruluğun, adaletin yerini aldığını, bir başka deyişle, ‘herkes tarafından her yerde kabul görüyorsa o halde doğrudur’, sonucuna varıldığını söyledi.
Konuşmasında yargı reformuna ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Çörtelek, “Reform kavramının sadece üst yargı organları ile bir iki tane kurulda yapılacak değişiklere indirgenmiş olması, hiçbir açıdan değilse bile kavramlar açısından dehşet verici bir durumdur. Siyasi iradenin demiyorum, "Yöneten İradenin" hukuk kavramı ile buluşması ve doğru kavramlar üzerinden seslenmesi zorunludur. Ancak gerçek hukukçuları, hukukun haysiyetine yaraşır bir dünyaya götüren hiçbir kestirme yolun olmadığını, gerekli ve zorunlu olanın doğru uygulamayı yaşama geçirmektir” dedi.
Panelin soru-cevap bölümünde konuşan Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz, bugün ülkemizde yargıya dayatılan post demokratik söylemlerin içinin boş olduğunu, aslında yargının kuşatmasından söz etmenin mümkün bulunduğunu belirterek şöyle dedi: “Yargıç bu kuşatmayı her halde özgürlük ve sorumluluk içersinde bilerek, anlayarak, hissederek bu kuşatmayı yapmak zorunda. Yargıca biz bu güveni göstermek zorundayız. Yasama ve yürütme yargı denetimine tabidir. Bu kuşatmaya denetim denir. Yargı denetlemeyecek de ne iş yapacak?”
Kamu hukuku- özel hukuk ayrımını ortadan kaldırmak için üniversitelerden bölümleri kaldırdıklarını, YÖK’ün yeni tasarruflarından birinin de Roma Hukukunu Ana Bilim Dalı statüsünden çıkardığını kaydeden Ökçesiz, şöyle devam etti:” Evet, Batıda öyledir, doğru. Bizdeki Roma Hukukunun kavranışı, buradaki taşıdığı anlamla oradaki Roma Hukukunun taşıdığı anlam çok farklıdır. Orda sonuçlardır bizim gördüğümüz. Bizde ise Roma Hukuku ile yeni bir hukuk düşüncesini, yeni bir hukuk felsefesini, o düşünceyi, felsefeyi hiç yaşamamış topluma tanıtmaya çalışıyoruz. Yeni hukukumuzu temellendirmeye çalışıyoruz. Bir hukuk devrimiyle biz buradayız. Bu bir devrimdir ve bu devrimi temellendirmek zorundasınız. Siz temellendirilmesi gereken bir bilgiyi, hukuk tarihinin detayı kabul ederek bir kenara attığınız zaman, bu devrimi özünde yok edersiniz. Bu doğrudan şer’i hukukun hukuk mantığına gider. Bu şeriat hukukudur”.
Doğru işleri yanlış yapmanın çok rafine bir strateji olduğunu belirten Prof. Dr. Ökçesiz, AB üyeliği, Demokratik Açılım gibi politikalar doğru olmasına rağmen hükümetin kendi menfaatini düşünerek bilerek yanlış yaptığını, bunun çok önemli olduğunu, buna karşı çıkmanın ve panzehirini bulmanın yolunu bulmak gerektiğini söyledi.
Demokratik meşruiyet konusuna da değinen Prof. Dr. Ökçesiz, sözlerini şöyle tamamladı:
“TBMM üçte bir üye sayısıyla toplanıyor ve dörtte bir oyla yasa çıkıyor. Yani 186 kişi ile toplantıyı açıyorsunuz 130 küsur oyla yasa yapıyorsunuz. Bu demokratik yasama değildir. Yüzde 10’luk barajlı seçim yasasına göre de seçmenlerin oyunun %30’unu alan bir parti iktidar oluyor, parlamento sayısının üçte biriyle toplanıyor, dörtte biriyle de yasa çıkarılıyor. Hatta daha ileri giderek, yasama sırasında itiraz olmazsa, Meclisi yöneten Başkanvekili sayım da yapmıyor ve 50–60 kişiyle gece yarıları yasa çıkarılıyor. Suyunun suyunun suyuyla siz yasa yapıyorsunuz. Milli iradenin 16’da birinin oyuyla yasa yapıyorsunuz. Demek ki bizim yasama tekniğimiz demokratik değilse, siz demokratik olmayan yollarla yaptığınız yasalarla pozitif hukuku yabancılaştırıyorsanız, özünden uzaklaştırıyorsanız, bir de bunun üzerine yargıçları da biz seçelim diyorsanız, nereye varmak istiyorsunuz? Hukuku çözüyorsunuz, tahrip ediyorsunuz, açıkçası üzerine kezzap döküyorsunuz. Ne hukuk yaşayan hukuk oluyor, ne de yargıç vicdanıyla hüküm verecek cesarette, yetenekte ve istekte oluyor. Yüksek yargıya üye seçecek milletvekillerinin de nasıl seçildiklerini biz biliyoruz. Nerede demokratik meşruiyet?”
Panelin sona ermesinden sonra İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın, panelistlere birer Teşekkür Belgesi verdi.