İstanbul Barosu Spor Komisyonunca düzenlenen “Spor Söyleşileri”nin ilkinde "Sporun bir 'hak' olarak insan yaşamındaki yeri ile olimpik yaşamdaki rolü" ele alındı.
Söyleşi, 24 Şubat 2009 Salı günü saat 19.00’da Orhan Apaydın Konferans Salonunda gerçekleşti. İstanbul Barosu Spor Komisyonu Yürütme Kurulu Sekreteri Av. M. Emin Özkurt’un sunduğu söyleşinin açılış konuşmasını İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın yaptı.
Sporun evrensel kültürün bir parçası, dili, ırkı, dini, tabiiyeti, farklı insanları birleştiren önemli bir vasıta ve dünya barışına katkı sağlayan bir etkinlik olduğunu belirten Muammer Aydın, “Çeşitli kaynaklarda spor; belirli ölçüde güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler olarak tanımlanmaktadır. Spor; fiziksel faydalarının yanı sıra aynı zamanda insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkilemek, sosyal ve moral kazançlar sağlamak amacı ile yapılan hareketlerin bütününü de ifade eder” dedi.
Sporun tarihçesi hakkında kısa bilgi veren İstanbul Barosu Başkanı Aydın, sporun, ilk başta çok önemli bir kitle eğitim vasıtası olarak görüldüğünü ve insan bedenini fiziki yönüyle geliştirdiği gibi oyunlar, hareketler, yarışmalar vasıtasıyla aynı zamanda insan karakterini, egosunu, davranış niteliğini ve psişik yapısını da belirleyen yeni bir bilim dalına dönüştüğünü bildirdi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sporun büyük mesafeler kat ettiğini, bir sanayi dalı haline geldiğini belirten Muammer Aydın, sporun ayrı bir disiplin olarak kendi hukukuna gereksinim duyduğunu, bu gereksinimin, toplumun genel düzenini, sağlığını ve yararını korumayı amaç edinen ceza hukuku, borçlar hukuku veya iş hukuku gibi temel hukuk disiplinleriyle giderilmesinin de olası bulunmadığını söyledi.
Ülkemizde spor ve spor hukukunun, halen tam anlamıyla ayakları yere basan, temel normları oluşmuş ya da içtihadı bir geçmişe kavuşmuş olmadığının altını çizen Aydın, “Buna karşılık spor hem 1982 Anayasası'nda (17, 42, 48, 49 ve 59. maddeler) temel bir hak olarak devlete karşı korunmuş ve devletin himayesine bırakılmış hem de özel hukukta kişilik hakları kapsamı içinde diğer şahıslara karşı sübjektif bir hak olarak tanınmıştır” dedi.
Söyleşinin ilk bölümünde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. H. Atilla Erdemli, “Bir Temel İnsan Hakkı Olarak Spor” konusunu ele alarak konuya felsefi açıdan yaklaştı.
Kültürün insanın insanlaşmasını sağladığını, insan ilişkilerini geliştirdiğini, insan yaşamının haklarla örüldüğünü belirten Erdemli, insanın en temel haklarından birinin “Yaşam Hakkı” olduğunu ve bu hakkın sadece insanın insana karşı olan hakkı olduğunu bildirdi.
Toplumun da en temel hakkının “Adalet Hakkı” olduğuna dikkat çeken Erdemli, bu hak korunamadığı takdirde öteki hakları korumanın çok zor olacağını anlattı.
Bütün hayatı bir “Oyun” olarak niteleyen ve bu oyun içinde insanın farklı bir boyuta gelerek günlük yaşamın üstüne çıktığını ve sporun burada kendini gösterdiğini belirten Atilla Erdemli, şöyle konuştu: “Spor olağanın üstünde bir kültür olarak ortaya çıkmaktadır. Spor sürekli yapılacak bir şeydir. Spor ihtiyacı devredilemez, ertelenemez. Her yaşta yapılması gerekir. Spor insan yaşamı için vazgeçilmezdir. Çünkü spor da bir temel haktır”.
21. yüzyılda insanların bazı değerleri yok saydıklarını, bunun ciddi bir sorun oluşturduğunu ve insanların “vurdumduymaz” yaşadıklarını kaydeden Doç. Dr. H. Atilla Erdemli, “Spor sağlam bir ahlak gereği güçlü bir hümanizmadır. Ancak günümüzde bazı temel haklar çiğnenmektedir. Bu gidişle “Bilgi Çağı”nın bir “Kriz Çağı”na dönüşebileceği söylenebilir” dedi.
Söyleşinin ikinci bölümde ise Spor Hukuku Enstitüsü Başkanı – CAS Hakemi Av. Kısmet Erkiner, “Olimpik Harekette Spor Hakkı” konusunu ele aldı.
Konuşmasında Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Yaz ve Kış Olimpiyatları düzenlediğini belirten Erkiner, Komitenin bunun dışında çok önemli işlevleri bulunduğunu, “Yaşam Hakkı” gibi “Herkese Spor Hakkı”nı savunduğunu bildirdi.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin “Ana Sözleşmesi”nde spor hakkının bir insan hakkı olarak kabul edildiğini hatırlatan Erkiner, sporun devlet tarafından değil bağımsız kuruluşlar tarafından yürütülmesinin esas alındığını anlattı.
Spor hakkının 1994 yılında Paris Anlaşmasına girdiğini, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, UNESCO ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşlarının mevzuatında yer aldığını ve desteklendiğini belirten Erkiner, ancak bu mevzuatın bağlayıcılığı bulunmadığını ve devletleri muhatap almadığını kaydetti.
Spor hakkının 1982 Anayasasında da yer aldığını, ancak hükmün açık ve net olmadığını savunan Av. Kısmet Erkiner, Anayasada yapılacak değişiklikler aşamasında bunun dikkate alınacağını umduğunu söyledi. Erkiner, Türkiye’de 22 spor lisesi bulunduğunu, Milli Eğitim Bakanının ifadesine göre buralarda “Mektepli Futbolcu” yetiştirilmesinin amaçlandığını, ancak bunun çok yanlış bir düşünce olduğunu belirterek: “Aslında devletin sporu yönetmemesi gerekir. Ama maalesef ülkemizde devlet bunu yapıyor” dedi.
Anayasa Madde: 59
Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.
Devlet başarılı sporcuyu korur.