Tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi [İstanbul Sözleşmesi]” olan, kadınlar başta olmak üzere tüm dezavantajlı grupların şiddete ve ayrımcılığa maruz kalmalarını önleme, onları şiddete karşı koruma ve şiddetin cezasız kalmasını engelleme amacıyla hazırlanan en kapsamlı ve bağlayıcı uluslararası sözleşme olan ve Türkiye’nin de ilk imzalayan ve onaylayan devlet olduğu İstanbul Sözleşmesi, 20 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilmiştir. Böylece Türkiye bu sözleşmeden çıkan ilk devlet olmuştur.
Bir süredir hedef haline getirilen ancak 2 Mart 2021 tarihli İnsan Hakları Eylem Planı’nda kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin geniş düzenlemeler eklenmesiyle bu tartışmaların sona erdiği düşünülürken gece yarısı Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi Anayasa’nın birçok hükmüne aykırıdır.
Zira İstanbul Sözleşmesi, hala yürürlükte olan 6251 sayılı onaylamayı uygun bulma Kanunu uyarınca, 2011 yılında onaylanmış, bu şekilde Anayasa’nın 90.maddesi çerçevesinde yürürlüğe girmiştir. Aynı zamanda Anayasa’nın md.90/son hükmü uyarınca bu uluslararası sözleşme kanun hükmündedir. Öyle ki, bu hükmün getirdiği özel statü nedeniyle, aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde çıkabilecek uyuşmazlıklarda İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınmaktadır. Dolayısıyla, iç hukukumuzda kanun niteliğinde olan bu Sözleşme ancak ve ancak yasama yetkisini elinde bulunduran Meclis’in iradesi ile feshedebilir.
Her ne kadar 15 Temmuz 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile uluslararası sözleşmenin sona erdirme yetkisinin Cumhurbaşkanı’na verilmesi öngörülmüş olsa da; Anayasa’nın 104. maddesi uyarınca yasama yetkisine ilişkin konularda ve temel hak ve özgürlükler hakkında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi düzenlenemez.
İstanbul Sözleşmesi’nin “Sözleşme’nin feshi” başlıklı 80. maddesine göre Sözleşme’nin feshedilebilmesi için Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirimde bulunulması gerekmektedir. Sözleşme’nin feshi, bildirimin Genel Sekretere ulaşmasından itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla bu süre zarfında Sözleşme halen yürürlüktedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2009 yılında, kadına yönelik şiddet konusunda Türkiye’nin adli ve idari makamlarının pasif ve ayrımcı bir tutum izlediğini tespit ettiği Opuz v. Türkiye kararı sonrasında atılan en önemli adım, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması olmuştur (Opuz v. Türkiye, 33401/02, 09.06.2009). Opuz davasında vurgulanan ve uygulamada devam eden sorunların Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu’nun [GREVIO] 2018 tarihli Türkiye raporu ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önündeki Opuz v. Türkiye dava grubuna ilişkin tavsiye kararları ile de altı çizilmiştir.
2009 yılından bu yana en az 3.500 kadının ve sadece 2021 yılının ilk 78 gününde 77 kadının yakınlarındaki erkekler tarafından öldürüldüğü, cinsiyetçi ve her türlü ayrımcılık temelli söylemlerin ve nefret suçlarının her geçen gün arttığı bir ülkede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak, Anayasa Madde 90/5 uygulamasıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve yerleşik içtihadından kaynaklanan devletin cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılık temelli şiddetle etkin bir mücadele etmek pozitif yükümlülüğünün gerekleri ile bağdaşmaz.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, devletin şiddeti önleme, şiddete karşı koruma ve cezalandırma yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nde kabul edilen güvencelerin hayata geçirilmesi amacıyla Sözleşme’deki ilkeler doğrultusunda hazırlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanun hala yürürlüktedir. Devlet, 6284 sayılı Kanun ve Anayasa ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı, işkence yasağı, özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı, etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü ve ayrımcılık yasağı gibi maddeleri başta olmak üzere hala şiddeti önleme ve şiddete karşı koruma yükümlülüğü altındadır.
#İstanbulSözleşmesiYaşatır basit bir etiket veya slogan değildir. Dahası, Sözleşme’nin feshi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile eşit ve özgür bir toplum olma amacından uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Nitekim, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’nin de belirttiği gibi, bu sözleşmeden çekilmek kadına yönelik şiddetle mücadele alanında büyük bir geri adımdır.
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi olarak, 6284 sayılı Kanun’un, T.C. Anayasası’nın ve Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerin eksiksiz ve etkin bir şekilde uygulanıp hayata geçirilmesi için bu konunun takipçisi olacağımızı ve başta kadınlar olmak üzere tüm dezavantajlı grupların şiddete maruz kalmaması için mücadele etmeye devam edeceğimizi kamuoyuna duyururuz.
İSTANBUL BAROSU İNSAN HAKLARI MERKEZİ