İstanbul Barosu Cumhuriyet Araştırmaları Merkezince düzenlenen ‘Cumhuriyet Utkusunda 96. Yıl’ konulu panel, 24 Ekim 2019 Perşembe günü saat 18.00’de baromuz merkez bina konferans salonunda yapıldı.
Cumhuriyet Araştırmaları Merkezi Sekreteri Av. Ömeralp Pulatoğlu’nun sunduğu panelin açılış konuşmasını İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Muazzez Yılmaz yaptı. Paneli Cumhuriyet Araştırmaları Merkezi Başkanı Av. Filiz Karaman yönetti.
İstanbul Barosu Önceki Dönem Başkanı ve Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Av. Prof. Dr. Ümit Kocasakal, hukuk devrimi ve bazı güncel olayları değerlendirirken konuyu bütünselliğinden koparıp tek başına alınmasının yanlışlığına işaret etti.
Her parçanın bütün içinde bir anlam ifade ettiğini, her olayı değerlendirirken parçaya değil resmin bütüne bakmamız gerektiğini belirten Kocasakal, buna ilişkin satranç, gölge oyunu ve kukla gösterisini örnek olarak verdi. Oynanan oyunun, kullanılan malzemenin ve işlenen konunun aynı elin ürünü olduğunu görmek gerektiğini vurgulayan Kocasakal, “Örneğin satrancı şahlar, vezirler, kaleler, filler, atlar ve piyonlar oynamaz. Onları oynatan eller oynar. Ortadoğu olaylarına bakarsak, sahada müthiş bir satranç oynanıyor. Biz de buna tavla ile katılmaya çalışıyoruz. Ortadoğu’da yaşananların maskeli balodan hiç farkı yok” dedi.
Bugün yargıya güvenin yerlerde süründüğünü, %18’lere düştüğünü oysa 15 yıl önce yargıya güvenin %80’lerde bulunduğunu hatırlatan Kocasakal, bugünlere gelişe Atatürk’ün ölümünden bir süre sonra yön duygumuzu kaybetmiş olmamızın sebep olduğunu bildirdi. Kocasakal şöyle devam etti: “Ortada yarım kalan bir devrim var. Atatürk bize tam bağımsız, kendi kendine yeten, üreten büyük Türkiye hedefini koymuştu. Gelinen noktanın bunun tam tersi olduğunu gösteriyor. Küçük Amerika olmak istemenin sonu budur. Bizler umudu kişilerde değil ilkelerde, çizgilerde görmeliyiz. Bunun için el ele vermeli, kol kola girmeli ve Akıl ve bilim yoluna yani Atatürk politikalarına dönmeliyiz”.
Bale Sanatçısı Hülya Aksular, ilk kuruluştaki adı Musiki Muallim Mektebi olan, daha sonra Hasan Ali Yücel zamanında Devlet Konservatuarı adını alan okulda annesinin isteğiyle okuduğunu, Köy Enstitüleri kıvamındaki bu okuldan mezun olduğunu, bale sanatçısı olarak 54 yıldır sanatını sürdürdüğünü söyledi.
Sanat hayatının hukuksuzluk içinde geçtiğini, izleyicilerin sanatçıları başının üzerinde taşımasına rağmen meslek hayatının büyük sıkıntılar içinde geçtiğini belirten Aksular, “Kültür Bakanlığına bağlı bireyler olarak nereye çekilirseniz, oraya gitmeme inadınız olmuyor. Onların verdiği maaşla, onların yaptığı sözleşmelerle bir ömür tüketiyorsunuz” dedi.
Emekli olduktan sonra da eğitici olara cumhuriyetin yeni çiçeklerini yetiştirmek üzere sanat atölyesi kurduğunu belirten Aksular, bu diyardan gidene kadar gerçek Atatürkçü olma gayretini sürdüreceğini sözlerine ekledi.
Haber Sunucusu Gülgûn Feyman, Türkçenin ses yapısı, dişiliği, doğurganlığı matematik yapısı itibariyle dünyanın en zengin dillerinde biri olduğunu söyledi. Ulus olmanın bilincinde en etkili unsurun dil olduğunun farkında olan büyük önder Atatürk’ün, harf devrimini gerçekleştirerek dil devriminin alt yapısını oluşturduğunu belirten Feyman, “Her devrimde olduğu gibi dil devrimine de yobazlar isyan ettiler. Bir gecede cahil kaldıklarını öne sürdüler. Türk Dil Kurumunu, Türk Tarih Kurumunu kapattılar, dil bayramından vazgeçtiler. Bütün değerlerimize dil uzatıyorlar, sanatımıza, tarihimize, hukukumuza dil uzatıyorlar ve bizi bir çukura doğru çekmeye çalışıyorlar. Ama meydan o kadar boş değil. Atatürk ilke ve devrimlerini yaşatabilmek için her anlamda büyük bir savaş veriyoruz” dedi.
Opera Sanatçısı, Bariton Caner Engin, Eğitimli bir ailenin çocuğu olarak eğitimde fırsat eşitliğinden yararlandığını, bir Cumhuriyet değeri olan İzzet Baysal Üniversitesinde matematik eğitimi aldığını, Ankara Çok Sesli Koro çalışmalarında yeteneğinin keşfedilmesi üzerine konservatuara devam ettiğini, konservatuarı bitirdikten sonra solist sanatçı olarak çalışmaya başladığını söyledi.
Meslek yaşamına devam ederken kendisini, insanların kendilerini nasıl ifade etmeleri gerektiğini anlatma yükümlülüğüyle görevli saydığını ve o yönde çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Akgün, “Bu yüzden Devlet Konservatuarlarında eğitmenlik görevi de yapıyorum. Neden nasıl ilişkisini kuran, analitik düşünebilen bireyler yaratmak ve böyle bir sanat kurumunu kurmak ve dünya ile yan yana gitmek zorundayız” dedi.
Caner Akgün, kapitalizmin getirdiği sorunular yüzünden çok yönlü düşünülemediğini, 1940’lı yıllardaki çok başarılı çok sesli müzik politikasının yok olduğunu, hiçbir devlet görevlisini uluslararası jürilerde göremediklerini, çok yönlü düşünmek, çok sesli müziğe değer vermek için sosyal devlet olmaya büyük ihtiyaç bulunduğunu sözlerine ekledi.
Soru/cevap bölümünden sonra konuşmacılara birer Teşekkür Belgesi verildi.