HABERLER
  • Son Güncelleme : 24.10.2018 09:51
  • Haber Giriş : 17.10.2018 17:42
  • Etkinlik : 16.10.2018

Ölüm Cezaları

İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonunca düzenlenen ‘Hukuk Felsefesi Açısından Ölüm Cezaları’ konulu panel, 16 Ekim 2018 Salı günü saat 18.30’da Baromuz Merkez Bina Konferans Salonunda gerçekleştirildi.

Panelin açılışında konuşan İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu, ölüm cezasını, yaşam hakkının hukuk eliyle ihlal edilmesi olarak niteledi.

İhlal edilecek yaşam hakkına bir anlamda da hukukla meşruiyet sağlandığını belirten Durakoğlu, hukukun aslında insansal bir kurum olduğunu bildirdi.

Hak koruma amacını intikama dönüştürmek için idamın eldeki tek vasıta konumunda bulunduğunu hatırlatan Mehmet Durakoğlu, “İdam bu yönüyle de devletin sahip olduğu o olağanüstü cesametin hak ihlali suretiyle gerçekleştirilmesinden başka bir şey değil. Mutlaka cezalandırılması gereken kişinin temel haklarının yok edilmesi kabul edilmemelidir. Tutuklu ya da hükümlü dediğimiz kimsenin, onun da temel hakları bulunduğu gerçeğini görmezlikten gelerek yaklaşıyoruz” dedi.

Bugünlerde idam cezasının yeniden günde gelmesinin söz konusu olduğunu kaydeden Durakoğlu, bu nedenle panelin doğru bir zamanlama ile yapıldığını belirtti ve başarılı geçmesini diledi. 

Paneli İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu Başkan Yardımcısı Av. Sahir Bafra yönetti.

Oturumda söz alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevtap Metin, ölüm cezasına tarihsel bir perspektiften baktı. Ölüm cezasının tarih boyunca kadim toplumlarda uygulandığının bir gerçek olduğunu, ölüm cezasının tarih boyunca hem devlet aleyhine, hem de kişilere karşı işlenen suçlarda uygulandığına tanık olunduğunu belirten Metin, kutsal kitaplarda da ölüm cezalarına ilişkin bazı kıstasların bulunduğu bildirdi.

 İdamın, beden üzerinde infaz edilen bir ceza olarak kabul edildiğini, toplumlar gelişerek organize oldukça insan bedeni üzerindeki tasarruf yetkisinin de devlete devredildiğini kaydeden Sevtap Metin şöyle konuştu: “Aydınlanma ile birlikte ceza hukuku ve insana bakış açısı geliştikçe bir dönüşüm olduğu söylenebilir. Ancak aydınlanma döneminde, o dönem aydınları arasında yapılan tartışmalarda idam cezası hala meşru kabul edilmiştir. İdam cezası karşıtlığını kısmen de olsa Thomas More’un ütopya adlı eserinde, İdam cezasına tam karşıtlığı ise İtalyan ceza hukukçusu Cesare Beccaria’nın devlete devredilmez hak olan yaşam hakkını savunan yapıtlarında görüyoruz. Beccaria, idamın caydırıcı bir etkisinin bulunmadığını belirtiyor. Modern ceza hukukunda artık intikam güdücü olmaktan ziyade intikam arka planda kalmaktadır, oysa idam intikam güdücü ve geri dönüşü olmayan bir cezadır”.

Av. Muhittin Köylüoğlu, bazı yazarların idam karşıtı olan yazılarından örnekler sunduğu konuşmasında özetle şunları söyledi: “ Ölüm cezası doğrudan yaşam hakkını ilgilendirmektedir. İdam cezası AB’ye uyum çerçevesinde kaldırılmıştı, yeniden gündeme getirdiler. Birileri ip atıyor, diğeri önüme gelirse imzalarım diyor, çocuk oyuncağı gibi bir şey. İdam öyle bir şey ki, keser dönüyor, sap dönüyor, sadece muhatapları değişiyor. Etkili, yetkili hukukçular idam cezası gelsin dedikten sonra şunu da diyebiliyorlar: ‘Mevcut yargılama ya da yargılaması bitmiş olaylara da uygulansın’.  Böylece, orta yerde anayasa, yasalar, hukuk hiçbir şey kalmıyor. Acı olan Gülhane Hattı Hümayunundan beri bu böyle. Hazırlanan yasaların gerekçesi AB ile uyum. Hiçbir dönemde bizim entelektüellerimiz, akademisyenlerimiz, sivil toplum örgütlerimiz ciddi anlamda idama karşı çıkmıyor”.

Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Alkan, toplumun bir şekilde gazını almak için kitlelere ‘gerekirse idam cezası gelir’ yolunda mesaj verdiklerini belirterek şöyle dedi: “ Benim kanım, böyle bir ceza geldiğinde Kuzey Kore gibi izole bir devlet haline geliriz. Ama geleceğini de sanmıyorum. Böyle bir olasılık yok, ama yine de irdelenmeli, tartışılmalıdır. En azından artısı eksisi, (artısı hakkında da bir düşüncem yok ama) ne olur bunu masaya yatırmalıyız”.

1980 darbesinden sonra 50 kişi idam edildiğini, son ölüm cezasının 1984 yılında uygulandığını ve daha sonra 1990’larda ölüm cezasının yasalardan çıkarıldığını belirten Alkan,  adli tıp açısından idam şekilleri üzerinde bilgi verdi. Alkan, ”Türkiye’de idam konusunda dikkat edilen şeyin, idam edilecek kişinin sağlık durumu uygun mu ve idamdan sonra öldüğünün tespitidir” dedi.

Nevzat Alkan sözlerini şu sözlerle tamamladı: “Sonuç olarak Türkiye çok değişkenli yapıya sahip bir ülke. Konjonktür olarak zor olmakla birlikte İdam cezası yeniden gündeme getirilip çıkarılmak istenirse, Türk Tabipler Birliğinde buna karşı bir duruş var, geçmişte de bunun bir örneği yaşandı, TTB karşı duruşun bir bedeli varsa, onu da öder”.

İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Başkan Yardımcısı Av. Sahir Bafra, ölüm cezaları uygulamalarının yerindeliği üzerinde durdu. Bafra, yerindeliği, tüm yargı aşamalarında olumlu oyla alınmış kararın hak edilmiş sayılması olarak vurguladı.

Hukuk öncesi dinsel yaşam alanlarında ölüm cezasının yerine getirilmesi usulleri üzerinde de duran Bafra, ‘Allahın verdiği canı Allah alır’  söylemini dört başı mamur bir iki yüzlülük olarak niteledi, ölüm cezalarının caydırıcılıkta bir etkisi olup olmadığı konusunu tartıştı.

Sahir Bafra, şöyle konuştu: “Bizim hukuk fakültelerimiz birer lise seviyesindedir, dolayısıyla biz akademik bir eğitim almıyoruz. Bizi yargılayan insanlar bunlar. Verdikleri hükümlerde sorumsuzdurlar. Bu kişilerin adaletle, hatasız karar verme imkânları yok. Eğer bir hukuk devleti var ise,  ölüm cezaları için şunu öneriyorum: 1- yargılamaya katılan bütün unsurların pozitif karar vermesi lazım. 2- Geçtiğimiz dönemlerde Yassı Ada’da 15 seçkin hâkim, 15 kişi hakkında ölüm cezası verdiler, ittifakla verilen karar (Bayar hariç) infaz edildi. Siyasi bir suçta açıkça devletin güvenliğini tehlikeye atmaktan bir insanın asılması büyük bir cinayet ve alçaklıktır. Birkaç yıl önce görülen Ergenekon gibi Balyoz gibi siyasi davalarda da bu alçaklıklarla karşı karşıya kaldık”.

Sunumların tamamlanmasından sonra, haklarında idam kararı verilmiş bazı konuklar ve idam cezasıyla yargılanan sanıkların savunan avukatların konuşmalarına geçildi.

Panel sonunda sunum yapan konuşmacılara birer Teşekkür Belgesi verildi.

YAZDIR
Yükleniyor...